KELENDERİS'TEN AYDINCIK'A

KELENDERİS'TEN AYDINCIK'A

22 Şubat 2011 Salı

ÖYKÜLERİMDE MEKÂN: TAŞELİ YÖRESİ



Mekân için öyküdeki olayın geçtiği yerin fotoğrafı diyebiliriz. Bu fotoğrafta görülen her şey, mekânla ilgilidir. Ama öyküde, mekânı oluşturan öğelerin tümü, fotoğrafta olduğu gibi, bir anda görülmez. Mekânla ilgili bilgiler, okurun karşısına okuma süresince çıkar.

Öyküde mekân, olay ve kahraman için gerekli bir coğrafyadır. Bu coğrafya, fizikî olduğu kadar da beşerîdir ve olayın geçtiği yörenin doğası, bitki örtüsü, iklimi, insanlarının yaşantıları, gelenek ve görenekleri hakkında, az da olsa bilgiler içerir. Verilen bu bilgiler de, okurun öykü kahramanını tanımasına, davranışının nedenini anlamasına yardımcı olur. Emile Zola’nın da dediği gibi, “Kişi mekânından ayrı düşünülemez; elbisesi, evi, yaşadığı köy ya da kasaba hatta bölgesi onun davranışını etkiler.”

Ayrıca öykü kahramanının kişiliğini biçimlendiren, davranışlarını yönlendiren sosyopolitik yapı da, mekân yardımıyla anlaşılır.

Mekân genelde yazarın daha önceden yaşadığı, fotoğrafını çekip belleğine yerleştirdiği ya da hayalinde canlandırdığı yerlerdir. Bu mekânda geçen yer adları, bitki ve hayvan varlığı, insanların giyim kuşamı, kullanılan dil, okuru belli bir bölgeye ya da kente götürür. Ama şurası da unutulmamalıdır ki yazar, anlattığı yerden bazı öğeleri çıkarır ya da mantıklı olmak kaydıyla oraya bazı unsurları da ekleyebilir. Bu nedenle anlatılan yer ile kurgulanan mekân birebir örtüşmeyebilir. Bu nedenle öykünün mekânı anlatılan coğrafya hakkında gerçek bir belge olarak görülmemelidir.

Benim öykülerimde mekân, Taşeli yöresidir. Öykülerimin büyük bir kısmında konu bu yöreden devşirildiğinden, kişiler de yöre insanlarıdır.

Orta Toroslar’da yer alan Taşeli, adından da anlaşılacağı gibi taşın bol olduğu yer anlamına gelir. Bir başka deyişle toprak azdır oralarda. Ormanlar yakılıp tarla haline getirilmiştir. Tarım ve hayvancılık tek geçim kaynağıdır. Halkın büyük çoğunluğu yoksuldur. Bu yoksulluğu yenmenin yolu da ya okumak ya da büyük bir kente göçmektir.

Taşeli, Yörük yurdudur. Yörede konargöçer Sarıkeçili Yörükleri yaşamaktadır. Bu insanlar, keçileriyle, develeriyle yaya olarak, ilkyazda yaylalara, havaların soğumaya başlamasıyla da sahile yakın yerlere göçerler. Ormanda, kıl çadırda yaşayan Yörüklere bir dokunsanız bin “ah!” işitirsiniz.

Yine Taşeli, Müslümanlarla Hıristiyanların Mübadeleye kadar birlikte, kardeşçe yaşamış olduğu yöredir. Ezan ve çan sesleri yıllarca birbirine karışmıştır. İki toplumun bireyleri arasındaki aşklar yaşanmıştır.

Sonra çeşitli medeniyetlere beşiklik etmiş olan Orta Toroslar, tarih kokar, mitoloji kokar, varoluş öyküsüne sahip onlarca bitki barındırır bağrında. Örneğin Adonis, murt, mersin ya da hambeles’ten doğmuştur. Adonis’in kanından meydana gelen dağlaleleri kızartır Taşeli topraklarını. Meşe, defne, servi, anemon, sümbül söz konusu olunca, Apollon’u, hyakinthos’u, Afrodit’i, Adonis’i görür gibi olur insan oralarda.

Okurlarım, öykülerimde Taşeli’nde gezinir. Halkın geçim sıkıntısına, köyden kente göçün sonuçlarına, hayvancılığın tükenişine, bencilleşmeye, çeşitli baskılara, yabancılaşmaya, kaybedilen değerlere, Sarıkeçili Yörüklerinin sorunlarına da tanık olur.

Öykülerimi avladığım Taşeli, benim için bir sevdadır. Taşeli yöresi ozanlarından Karacaoğlan’ın bir dizesiyle noktalayalım konuyu da.

“Arılar da konmaz oldu pürene
Şükür olsun bu sevdayı verene”